*Marmara Bölgesi Etnik Gürcülerinin Tarımsal Kültürü ve Özellikleri-Prof. Dr. Nodar Şoşitaşvili

Kategoriler
/
Dil & Kültür
/
*Marmara Bölgesi Etn...
*Marmara Bölgesi Etnik Gürcülerinin Tarımsal Kültürü ve Özellikleri-Prof. Dr. Nodar Şoşitaşvili

Türkiye’de Gürcüce Öğreniminin Geçmişi ve Bugünkü Durumu

Sözlü Edebiyat Ürünleri - Eski Dualar

Türkiyeli Gürcülerin, Gürcüstan'ın Türkiye İle İlişkilerinin Dünü, Bugünü, Yarını* - Mustafa Yakut (Guram Khimşiaşvili)

TAMADA-Eskimeyen Gelenek

Gürcülerin Dünya Medeniyetine Somut Katkıları

Gürcü Kahvesi Pişirme Cihazı

İlia Çavçavadze - Müslüman Gürcülerin Hıristiyanlaştırılması

Etnografya Müzesi’nde bir anıt: Çikuneti Camisi

Borcğala

Lamproba

Türkiye Ortaokullarında Gürcüce Dersler Başladı

Mustafa Yakut (Guram Khimşiaşvili)-"Yolun açık olsun, anavatanın seni bekliyor!"

400 yıl sonra da Gürcüce konuşuyoruz

14 Nisan anadil günü

Gürcü Dilinin Kısa Tarihi* - Dr. Zura Batiaşvili

TÜRKİYE’DE YASAYAN GÜRCÜLERİN ANADİLİ (DEDAENA) İLE İLGİLİ SORUNLARI VE BAZI ÇÖZÜM ÖNERİLERİ

Gürcü giyim tarihinden: "Çokha-Akhalukhi"-Prof. Dr. Roland Topçişvili

Gürcistan’da yazı kullanımının 2700 yıllık tarihi onaylandı

*Gürcü İsim ve soy isimleri-Prof. Dr. Roland Topçişvili

4.Gürcü Şenliği Gemlik Haydariye’de yapıldı

“Gürcü Alfabesinin Üç Türünün Yaşayan Kültürü” UNESCO’nun Dünya Kültürel Mirası Listesinde!

Yemek Masasında Erkeklerin Saygı Gösterisi Olarak Birbirlerine Sarılıp Öpmesi Bizim İçin Ne Kadar Gelenekseldi?

Murgul Ortaokulunun Seçmeli Gürcüce Dersi Sınıfı Öğrencileri Aileleri İle Birlikte İki Günlük Batum Turu Yaptı

*Türkiye’nin Gürcülere Bakışı ve Türkiyeli Gürcülerin Kimlik Algısı

Gürcüce Öğrenelim videoları tek sayfada

*Marmara Bölgesi Etnik Gürcülerinin Tarımsal Kültürü ve Özellikleri-Prof. Dr. Nodar Şoşitaşvili

Gürcü kavmi dünya çapında tarım ve materyal kültürü gelişimine önemli katkılarda bulunan halktır.


Gürcü kavmi dünya çapında tarım ve materyal kültürü gelişimine önemli katkılarda bulunan halktır.  Bu özellikle buğday ve ekmek kültürü, üzümcülük, şarapçılık ve yatay taşlı değirmenin tasarımında ilk temellerin atıldığı ve gelişme aşamaları ile ilgilidir. Bu keşiflere istinaden, yavaş yavaş bu halka özel tarım kültürü gelişip, gittikçe eşsiz tecrübeye dönüşmüştür. Bu süreçlere Gürcistan’ın güney-batı kısmının katkıları takdire şayandır. Bahsi geçen bölge sakinlerinin, genel etnik yapısına baktığımızda Gürcüler bu toprakların olmazsa olmazı olarak değerlendirildiği söylenebilir.

Gürcüler nereye göçerse göçsün, atalardan miras kalan bu kültürü nesilden nesile aktarıp bu engin bilgi ve tecrübeleri muhafaza edip yaşamaya ve yaşatmaya devam ediyordu. 1877-1878 Rusya-Osmanlı savaşı sonrası oluşan siyasi tablodan kaynaklanan göç ve muhacirlik süreçlerinde de sonuç değişmemiştir. Çoruh havzası ve Adjara bölgesinde yaşayan insanların, yuvalarını terk edip Osmanlı imparatorluğu’nun  iç bölgelerine, özellikle Güney Karadeniz ve Marmara Bölgesi’ne yerleşen Gürcüler de gelenek göreneklerine sahip çıkmıştır. Muhacirler ayrılış süreçlerinde bazen yürüyerek, bazen kağni bazende gemilerle vatanlarıdan uzaklaşırken aidiyetlerininin simgesi olan, gittikleri yerlerde yaşayan haklardan onları farklı kılan, ata-babalarından onlara kalan tarım kültürü ile ilgili bilgileri de bir sonraki nesillere aktarmaları ile de bilinmektedirler. Bursa bölgesine, özellikle İnegöl ve havaliside kalabalık bir kitle yerleşti. Yukarıda bahsettiğimiz geleneksel yaşam ve tarım kültürünü gösteren alışkanlıklar bu insanlarca yaşatılmaya devam etmektedir. Bazı bilgiler ise yaşlı insanların halden daha ezberinde kalmış durumdadır.

Bahsettiğimiz durum aslında gayet doğaldır. Muhacirler yerleştikleri yeni yerlerde de memleketlerindeki tarımsal-kültürel tipini devam ettirdiler. İlk önce, sürdürdükleri geniş kapsamlı tarımcılık, yine geçim kaynakları olmuştur. Taeımcılığın yanı sıra hayvancılık da önemli geçim kaynaklarından bir tanesiydi. Hayvancılığı; özellikle Adjara ve Adjara’ya yakın dağlık bölgelerden göç eden insanlar sürdürüyorlardı. Tarımcılığın bu iki dalı birbiriyle sımsıkı bağlıydı.

Muhacirlerin ilk kuşağı deniz kenarında yaşamak istemeyip, denizden uzak konumda kendi memleketlerine benzeyen yerlerde –dağlı, yamaçlı, yeşil, ormanlı, ovalı-vadili, dereli-nehirli, temiz havalı, güzel iklimli yerlerde yaşamayı tercih ettiler.

İlk yıllarda tarlaları kullanıp insanların yararına sunmak hayatı önem taşıyordu. Bu birkaç aşamalı ve geniş kapsamlı süreçti- İlk etapta ormanları veya çalılık arazileri temizleyip tarıma uygun hale getirmek gerekirdi, fakat sonra ki aşamada hasatı toplayıp yerleştirmek ve dönüştürmek için uygun zemin hazırlamaya gereksinim duyuldu. Üstün gayret ve çaba göstererek tarlaları, ham toprakları, otlakları, çevirme yerleri kullanılacak hale getirdiler. Ardından çalışkan Gürcüler buyük emekleri ile terk edilmiş köyleri yeniden yaşama kavuşturdular.

Muhacirler özellikle Buğdaygiller sınıfından buğday ve mısır yetiştiriyorlardı. Genellikle, bildikleri cinsleri tercih etmişlerdi: დიკა-dika, დოლი-doli (დოლისპური-dolispuri-Ekmeklik). Yerli çeşitleri ile de tanışıp onları da kullanmaya başladılar. Mesela, kılçıklı çeşidi başakları uzun olan idi. İnegöl Saadet ve Hilmiye (Chvana Köyü) köylerinde Arpa da yetiştiriliyordu. Çavdar ve Yulaf pek tercih edilmemekteydi. Bazı yerlerde pirinç de mevcuttu. Sakarya’da, Karadeniz kıyılarında, Karasu ve Melenipiri’de genel olarak Kobuleti-Çakvi-Makhindjauri’den göç eden insanlar yerleşip Ghomi ve Darı kültürünü yerlilere tanıttılar. Bu iki tahıl mısırla birlikte ekiliyordu.

Muhacirlerin ilk kuşağı beraberinde az sayıda bazı çalışma aletleri ile günlük eşyaları da götürmüştür. Fakat en önemlisi, bu aletleri ve eşyalarının nasıl yapıldığına dair bilgilerine sahiptiler.

 Marmara Gürcülerince tarlacılıkta kullanılan arazi sürme aletleri çeşitleri şunlardır:  „ჯილღა-cilğa- sapan, genellikle Meskheti, Adjara ve İmerkhevi bölgelerinde yaygındı.  Tırmık (kanca, çim tırmığı) Hasat toplamak için (orak, söz konusu bölge de eski Gürcü adıyla-„მანგალი-mangali“  kullanılıyor), Harman zamanı için (Harman, Düven, Kızak, Kürek, Yaba (meruli), Tekne-Elekler) vs.

Mısır kültürü ie birlikte mısır ekmeğini yapma geleneğine de sadık kalındı. Yerliler için de mısır ekmeği pek tanıdık bir gıda değildi. Ayrıca, mısır ekmeğinin yanı sıra yuvarlak güveç tavaya ihtiyaç duyuldu. Bu bir yenilikti ve bu bakımdan Gürcü muhacirlerin tecrübelerinden komşular da yararlanıyordu. Bu yenilik yerli nüfusun ilgisini de çekti ve onlar da, özellikle kadınlar tarafından bu yenilik devam ettirildi. Mesela; ön hazırlıkları yapıp, kırmızı toprak edinip, güveçleri yapılıyordu. Bu şema-mısır, değirmen, güveç, mısır ekmeği “Malakhto”, “lobiofkhali” ile birlikte Gürcülerin etnik yapısının ve geleneklerin bir parçası olmakla birlikte aynı zaman da komşularından onlar farklı kılan özellikti.

Buğdaygillerin yerleştirilmesiyle birlikte değirmenlere ihtiyaç duyuldu. Bu yüzden, köylerde dere başlarında birkaç tane değirmen kuruldu. Bu derelerinin isimleri de bu değirmenlere göre seçildi: ნაწისქვილარი-natsiskvilari (Eski değirmen yeri), Değirmen Taşı deresi vs. Bu bilgi yaşlıların hafızalarında halen daha net bir şekilde muhafaza edilmiş durumda. Aynı durum Gürcistan’ın başka bölgelerinde de yaşanmıştır. Mesela, Mecvriskhevi (Gori), Ksuisi (Tskhinvali), Zeindari (Vani), Chvana (Şuakhevi) ve Hamidiye-Gazeli (İnegöl). Bu çok anlamlı bir detaydır.

Marmara bölgesi Gürcüleri’nde büyük baş hayvancılığı yaygındı.  Tarımcılık ve hayvancılık birbirine bağlı bir şekilde, sembiyoz olarak insanların geçimini sağlayan unsurdu. Aksi takdir de günlük ihtiyaçlarını gidermek bile imkânsız olurdu. Sığır hayvanları olmayınca tarım yapılamaz, boş araziler tarım alanına çevrilemezdi. Ayrıca, harmandan sonra buğdaygillerin sap ve kabukları mısır haşiri ile birlikte paha biçilmez bir hayvan yemiydi. Buradan yola çakacak olursak evcil hayvanlardan edinilen süt ve et ürünlerinin de ne kadar önemli besin olduğu herkesçe bilinen bir gerçektir.

Marmara bölgesinde daha önce olmayan yaylacılık geleneği de Muhacir Gürcülerce yaygınlaştırılmıştır. Gerçi buralarda Gürcistandaki gibi önce ahır hayvancılığı, geçici otlaklar ve kışla/dağlardaki otlaklar/yaylalalar vs. 3 aşama şeklinde ilerlemiyordu. Zaten Bursa ve çevresinde geçici otlaklar yok diyebileceğimiz kadar az olmakla birlikte çok nadiren bulunalabiliyordu. Yaylacılık sürecinde kadının rolü çok önemliydi. Çünkü kadınlar yaylada süt değerlendirmek dışında bir nevi dağ bostancılığını de yapmaktaydılar. Son yıllarda hayvancılığın küçük ölçekli şekli tercih edilmesinden dolayı bu gelenek yok olmak üzeredir. Son yıllarda geleneksel tarımsal ve buğdaygillerin ekilmesinin en düşük rakama indirgendiği için sadece mısır yetiştirilmektedir

Buğdaygiller yetiştirmeyi bırakılına, boş araziler o zamanlarda piyasada iyi pazarlanan ürünler için değerlendirildi. Mesela, denizden uzak olan yerlerde fındık, denize yakın olan yerlerde, özellikle Gemlik çevresinde ise zeytin yetiştirildi. Bursa ve havalisi Türkiye’de zeytinin memleketi olarak da kabul edilir. Bu gelenek antik çağlara dayanmaktadır. 

Güney-Batı Gürcistan’da, özellikle Artvin yöresinde bu bitki tanınıp kullanılıyordu fakat Gürcü muhacirler için yine de tanıdık bir besin türü değidi. İlerleyen zamanlarda, herşeyi kolay öğrenme kabiliyeti ile öne çıkan muhacirlerin, çalışkan gelecek kuşakları bu konuda da hemen uzmanlaşıp tarımsal yaşamın ayrılmaz parçası haline getirdiler. Gürcistan Kakheti bölgesindekiler ile “Çveneburiler” arasında tarımsal işbirliği sağlanıp zeytin tarlalarının yapılması için ilk adımlar atılmıştır.

Ilıman İklim Meyve Yetiştiriciliği de önemli geçim kaynağıydı. Muhacirler üzümcülük geleneğini de unutmayarak yeni memleketlerinde ağaca sarılan üzüm türü “İzabela” იზაბელა-izabela, Adesa (ადესა) ve direklere bağlanan beyaz „თეთრი-tetri“ ve siyah üzüm „შავი ყურძნის-şavi kurdznis“ yükseklerde tutulması gereken bu iki tür yetiştirilirdi.  

Ev tarımcılığın vazgeçilmez parçası olarak evcil ve yarım evcil arıcılık değerlendiriliyordu. Orman arıcılığından yavaş yavaş ev arıcılığına geçiş sürecine verilen isimdir. Bal kovanları ağaçların yüksek dallarına yerleştirilir, bu kovanların isimleri bölgelere göre değişir: ყოვანი-kovani, როგო-rogo, ჯარა-cara, ვარყალა-varkala...

Adara muhacirleri ipek üretimi konusunda da uzmanlardı. İpekçiliği veya İpek Kozacılığı yerliler de bilirmiş. Maalesef, günüzde ipekçilikle veya tütüncülükle ilgilenen pek yoktur. Bunun sebebi olarak da Devlet Politikasını (Monopoli) gösterilmektedir.

Adjara Bölgesinden Marmara bölgesine göç edenlerin arasında çok sayıda usta marangöz ve dülger vardı. Tarihçi, şehzade Vakhuşti’nin deyimi ile “Ahşap oyma bilgileriyle öne çıkanlar” bu ustaların işledikleri eserlerin her biri sanat eseri değerindeydi.

Marmara bölgesinde çok sayıda marangöz atölyesi de mevcuttu. Bu atölyelerde ahşap üzerinde neredeyse her türlü işlem yapılırdı.  Marmara bölgesi köylerinde çok işlev gören çeşitli makineler mevcuttu. El, ayak ve su ile çalışan bu makinelerle günlük ve mutfak eşyalarının zımparalama işlemi yapılırdı.

İnegöl Hilmiye köyünde çok foksyonlu bir atölye kurulup bir yandan su değirmeni çalıştırılmaktaydı, öte yandan ise leğenlerin iç ve dış yüzeyinin zımparalanma işlemi yapılmaktaydı. Bunun yanı sıra, ev eşyaları kap takımları, beşikler, sofralar, leğenler, yüksük, iğne-iplik vs yapılmaktaydı. Özellikle, ahşap oyma sandıklar büyük itinayla yapılır, gelin adaylarının çeyizine konulurdu. Bu sandıklar düğün sırasında çıkartılır, düğün seramonisi renklendirilirdi. Gelinler bu değerli sandıkların içinde kişisel eşyalarını ve özel gün giyilecek elbiselerini saklarlardı. Sandık üzerinde farklı şekiller ve simgeler yer alırdı. Mesela, güneş, borjğali, geometrik simgeler yer alırdı. Muhacirlerde bu şekilde oylanmış sandıklar çok sevilip her hanede bulundurulurdu. Bazılar Anavatanından getirmiş, bazıları ise yerleştikleri yerde kurdukları atölyelerde yapıyolardı. İlerleyen zamanlarda bu gelenek kayboldu. İnegöl müzesinde bir ahşap oyma sandığı sergilenmektedir, fakat kökeni somut olarak yazılmamış, açıklama kızmında “Kafkasya’dan” notu yer almaktadır. Temennimiz İnegölde ahşap oyma sandıkların kız çeyizlerine dâhil etme geleneğinin yeniden yaşatılmasınıdır. Zira marangözlük geleneği yeni nesillerce devam etmekte olup uzman marangozler bulunmaktadır.

Marmara bölgesinde neredeyse her köyde demirci hane mevcuttu. Bahsi geçen hanelerde, köyde ve tarlada kullanılan aletler yapılırdı. Örnek olarak, Suliye köyünde halen daha izeri yaşatılan demirci hane sahibi usta Mevlüt Demirtaşın torunları özenle muhafaza ettikleri atalarına ait demirci hanenin parçaları ile yaptığı çeşitli aletleri korumuşlardır. Mevlüt Usta’ca dövülen balta, dehre, orak, sapan, çapa ile usta baltası köye uzun zaman sadık bir şekilde hizmet etmiştir.

Gürcü nufusunun Marmara Bölgesine yerleşmesi, Gürcü köylerin kurulması ve bu itibarla, yeni mikrotoponimler ortaya çıkmıştır. Mesela, arazi isimleri, hidrografik ağı adları, tarım kültürleri, flora ve faunaya göre yeni sözcükler kullanımaya başlanmıştır. Tarım yaptıkları arazilerin, vatanarı’nda ki dere, nehir veya orman isimlerini unutmayıp Anavatanları’ndan “taşıdılar” veya zamanla onlara andırdıkları yerlerinin genel özelliklerini yansıtan isimleri koydulur. Örnek olarak İnegöl Gazeli köyü (Hamidiye) sunabiliriz: Köy sakinlerinin ve Abdullah Tataroğludan edindiğimiz bilgiye göre isimler şu şekildedir: ormanlar- ბუღა სერი-buğa seri,   შუასერი-şuaseri, კაკლიანი-kakliani (Ceviz ağaçların olduğu yer) კინტრაკოხი-kintrakokhi (harman için kullanılan çakmak taşlarının bulunduğu yer) სუფრა-supra-sofra (çember şeklinde alan) ნაწისქვილარი და დოლაბ ღელე-natsiskvilari da dolab ğele, (Eskiden değirmenin olduğu yer, değirmen taşı deresi), ცხემლნარები-tskhemlnarebi, მუხნარები-mukhnarebi, წაბლები-tsablebi (kızılağaç, meşe, kestane ormanlığını temizleyerek elde edinilen tarlalar). ბაგები-bagebi- (Gürcistan genelinde kullanılan bir mikro toponim); იორუქების ღელე-iorukebis ğele (Yörüklerin Deresi- bu şekilde toponimi kullanarak komşularla sınırlar bile belirtilmiştir), შინდიანი-şindiani (kızılcıklı alan), გამოხვრეტილი კლდე-gamokhvretili klde (delinmiş kaya ) vs. Bu sadece bir köy üzerinden verilen örneklerdir. İnegöl ve köylerinde bu şekilde farklı çaşrışımları uyandıran yeni yer adlarını kullanılmaya başlanmıştır. Böylece, Bursa ili veya Güney karadeniz bölgesinde yaşayan muhacirler bu şekilde ortama uyum sağlamaya çalışıp bildikleri, alışkın oldukları isimler kullanarak gönül bağını kurmaya ve kolay adapte olmaya çalıştılar.

Marmara Gürcü muhacirlerin yerleşmesinden bu yana, bir asır aşkın süre olmuştur. Atalarının izini kaybetmeyen 5. Nesil, geleneklerinin ve kimliğinin muhafaza etmekle birlikte Türkiye Cumhuriyetinin sadık vatandaşları olarak, Ana vatanlarına duydukları ilgi, sevgi ve özünü-etnik kökenlerini yaşatmakla öne çıkmaktadırlar. 

 

*“Muratbey Köyü Gürcü Kültürü Yaşatma Yardımlaşma Dayanışma ve Turizm Derneği” ile “Hayriye Köyü Gürcü Kültürü ve Turizm Derneği”’nin birlikte organize ettiği ve Bursa ili İnegöl İlçesi Hayriye Köyü Konferans Salonunda 30 Nisan 2016 tarihinde gerçekleştirilen konferansın sunumudur.

Kategorideki Diğer Yazılar